Bir seçim olsun da AK Parti montaja ve kumpasa başvurmadan kazanmasın.

Bir sandıktan da helaliyle çıksın.

2010’da Deniz Baykal’a kumpas kurdular.  

Sonra meydanlarda “Özel değil, genel” dediler.  

2011’de MHP’yi videolarla barajın altına indirmek istediler.

2019’da Apo’nun Kırmızı Bülten’le aranan biraderini TRT’ye çıkarıp “Binali’ye oy verin” dedirttiler.

2023’te Kılıçdaroğlu’nu montajla PKK’lı ilan ettiler. Erdoğan, kumpası inkar bile etmedi. “Ama montaj, ama şu, ama bu” dedi.

Bu kez 31 Mart’ta sandık başına gidiyoruz.

AK Parti, Cumhur İttifakı’nı koruduğu, rakibi Ekrem İmamoğlu ise bütün müttefiklerini kaybetmiş ve yapayalnız seçime girdiği halde Kurum’un kazanamayacağını görüyor. İşi sağlama almak için yine demokrasiyi ‘mundar’ etme operasyonuna giriştiler.

Ak-troller ve CHP içindeki suç ortakları eşzamanlı harekete geçti.

“CHP’de vurgunun belgesi!” 

“İmamoğlu, delegeleri böyle satın almış!”

“O görüntülerdeki ofis CHP İl Bakanlığıymış!” 

Bir gece boyunca yazdılar, söylediler ve son dakika geçtiler.

Ortaya çıktı ki öyle değilmiş.

Neymiş?

CHP’nin Sarıyer’deki il binasını satın alma görüntüleriymiş bunlar. Görüntüler beş ay önceki kurultaya değil, ta 2019 yılına aitmiş. 

Kumpas ellerinde patladı.

‘Bu paranın kaynağı ne?’ diye soruyorlar

Eski CHP İl Başkan Yardımcısı Özgür Nas ve Kaftancıoğlu’nun danışmanı Can Poyraz, dün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda şüpheli sıfatıyla ifade verdi.

Avukatları Gözde Fil, iki CHP’linin bir gün önce ‘bilgi sahibi’ diye davet edildiklerini, ancak savcılığa gittiklerinde statülerinin şüpheliye çevrildiğini söyledi.

Suçlama, Siyasi Partiler Kanunu’na muhalefet.

Muhtemelen, partilerin kimden ve ne kadar bağış alabileceğini düzenleyen 66. maddeye aykırılık iddiasıyla işlem yapılacak. Suçlamayı ilk yönelten, AK Parti Afyon Milletvekili Ali Özkaya idi. Herhalde savcılar Özkaya’nın verdiği akılla işlem yapıyor. 

Avukat Fil, şunları söylüyor:

“Önceki gün dosyayı incelediğimde ‘bilgisine başvurulan’ deniliyordu. Dün şüpheli oldular. Siyasi talimatla işlem yapıldığını düşünüyoruz”

Yasadışı elde edilip sızdırılan güvenlik kamerası görüntüleri için bilirkişi raporu alındı.

Fil, “Görüntüler hukuka aykırı delil niteliğinde olduğu için yok sayılmalı” diyor. 

Savcılıkta Nas ve Poyraz’a “Bu paralar nasıl temin edildi? Kim tarafından getirildi?” soruları yöneltildi.

İki CHP’li “Bilmiyoruz. Biz parti gözetmeni olarak ofisteydik” dedi. 

Üçüncü şüpheli Fatih Keleş, bugün ifade verecek. 

Aynı sorular Keleş’e yöneltilecek.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 10 yıl önce yine bir yerel seçim öncesi patlak veren 17-25 Aralık soruşturmasında, kovuşturma yer olmadığına dair karar vermişti. 

O günlerde para sayma makinesi ile ayakkabı ve kravat kutusu görüntülerini, rüşvete ilişkin ses kayıtlarını “Yasadışı elde edildi” diyerek, delil saymamışlardı.

Eski Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın ayakkabı kutusu içinde istiflediği ve “Anamın adına imam hatip yaptıracaktım” diye açıkladığı rüşveti, Rıza Zarrab’ın kara parasını faiziyle iade eden savcılık, CHP’ye il binası almak için toplanan 15.5 milyonda kara para arıyor.

17-25 Aralık’ta kumpas kurulduğunu iddia edenler 10 yıl sonra İstanbul’u geri almak için kumpastan medet umuyor.

O bina 41 milyon liraya satın alındı

CHP uzun yıllar Şişhane’de bir binanın beşinci katında daracık dairede hizmet verdi.

Önceki İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, 2019’da yeni binaya kendi ifadesiyle aşık oldu.

Binanın sahibi, sonradan Türk vatandaşı olan ve Ali Rıza Braka adını alan bir Arnavuttu. Braka, binayı Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’ndan almıştı. 

Braka ve Kaftancıoğlu, 41 milyon TL’ye anlaştı. 

Kaftancıoğlu, şu iki şartı sundu:

-Braka, tapuyu üzerine alacak. CHP, Emlak Konut’la muhatap olmayacak.

-Ödenen miktar tapuya açıkca yazılacak.  

Braka, bedelin 10 milyon TL olarak gösterilmesini, kalanın ise elden verilmesini istedi. Pazarlık bu aşamada kilitlendi.

Kaftancıoğlu’nun yönetiminde yer alan bir CHP’li anlatıyor:

“Mülk beş yıl içinde satıldığında yüksek vergi çıktığı için ‘Satmaktan vazgeçiyorum’ dedi. İkna edemedik. ‘Ben alıcı bulurum’ dedi. ‘Partinin 100 yıldır binası yok, bari satın alalım’ dedik.”

CHP Genel Merkezi’nden yollanan 24 milyon TL banka hesabı üzerinden, kalan 17 milyon TL de partililerden toplanarak ödendi.

Kaporanın yatırılması için 9 Aralık 2019’da Braka’nın avukatı Gökhan Taşkapan’ın ofisinde buluşuldu.

CHP İBB Meclis üyesi Fatih Keleş ile dönemin CHP İl Başkan Yardımcısı Özgür Nas ve Kaftancıoğlu’nun danışmanı Can Poyraz hazır bulundu.

Para Braka’ya teslim edildi. 

Kaftancıoğlu’nun talebiyle tutanak tutuldu.

Avukat Taşkapan, “Belediyelerde işimiz oluyor, yardımcı olur musunuz” dedi.

CHP’liler reddetti.

KAFTANCIOĞLU SUSUYOR

Tapu 11 Aralık 2019’da teslim alındı.  

Avukat Taşkapan, satıştan sonra Japonya’ya kaçtı.

Elinde görüntülerin olduğunu belirterek, şantajda bulundu. Bu görüntüler şimdi dolaşıma sokuluyor. 

CHP’lilerin hatası şu:

Binayı kaçırmamak için 41 milyon TL’nin 17 milyonunu elden ödemeye razı olmak. 

CHP’ye bir kuruş maddi yarar sağlamayan bu alışverişin yasalara aykırılık içermesi bir yana partinin başına bela olabileceği düşünülmeliydi. 

İmamoğlu, il binasının satın alınmasına katkı koyan kişi olarak hesap verirken; dönemin CHP lideri Kılıçdaroğlu ve Kaftancıoğlu susuyor.

Niçin konuşmuyorlar?

Yavaş yolsuzsa İyi Partililer niçin belediyeden maaş alıyor?

Ankara’da tansiyon artıyor.

Asıl rekabet Mansur Yavaş ve Turgut Altınok arasında sürse de İyi Parti adayı Cengiz Topel Yıldırım adından sıkça söz ettiriyor.

Yıldırım, üyesi olduğu CHP’den belediye başkan adayı olmak istedi. 

Fakat Özgür Özel, bu isteği karşılamadı.

CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka’dan öğreniyoruz ki Yıldırım, Yavaş’la görüşmüş.

Çankaya’yı, Mamak’ı veya Keçiören’i istemiş.

Fakat Yavaş yanaşmamış.

Yavaş “Mamak’ı istedi. Vermeyince aleyhte konuşuyor” diyor.

Yıldırım, adaylığı açıklandığından beri Yavaş aleyhine kampanya yürütüyor. 

Yavaş’ın ihaleye fesat karıştırdığını, şimdi CHP’nin Keçiören adayı olan Mesut Özarslan’ın belediyenin inşaat şirketi PORTAŞ’ı batırdığını iddia ediyor.

Benim merak ettiğim şu:

Yıldırım, Yavaş’ı yolsuzlukla itham ederken, İyi Parti yöneticileri ve çocukları Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmaya devam ediyor.

Örnek mi?

İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Ayşe Sucu, Yıldırım’ın “Batırdılar” dediği PORTAŞ’ta Yönetim Kurulu üyesi.

Genel Başkan Yardımcısı Ünzile Yüksel’in kızı aynı şirkette çalışıyor.

PORTAŞ zarara uğratıldıysa Sucu ve Yüksel, biliyor olmalı değil mi?

Başkaları da var.

Genel İdere Kurulu üyesi Yetkin Öztürk, BUGSAŞ’ta Yönetim Kurulu üyesi.

Siyasi İşler Başkanı Oktay Vural’ın oğlu Oğuz Vural, ANKET A.Ş.’de İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Şube Müdürü.  

ABB’de yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma varsa bunu İyi Partililer duymamış olamaz.

Bilip de susuyorsanız suça ortaksınız demektir.

Neden “yolsuzluğa bulaşmış” bir belediyeden maaş alıyorsunuz?

İddialar doğruysa istifa etmeniz gerekmez mi?

Bülent Cihantimur’un aracı havalimanı yönündeydi

Murat Oğuz Aci’nin hayatını kaybettiği trafik kazasından sonra ABD’ye kaçan yazar Eylem Tok ve oğlu Timur, dün New York’ta neşe içinde taksiye binerken görüldü!  

Bu arada...

Soruşturmada, Tok ve oğlunu görevi gereği havalimanına bırakan şöför Ayşe Ceren Saltoğlu tutuklu. 

Kaçma planını organize eden baba Bülent Cihantimur’un ifadesi bile alınmadı.

Oysa Timur Cihantimur’un özel şöförü Adem Kızıltepe’nin ifadesi, babanın tutuklanması gerektiğini gösteriyor. 

Kızıltepe, bir yaralıdan alınan telefonu arabada bulup Emniyet’e teslim etmişti.

İfadesine başvurulan Kızıltepe, geceyi şöyle anlatıyor:

“Saat 23.30’da Timur aradı. ‘Abi kaza yaptım, çok kötüyüm, annem beni öldürecek, gel’ dedi. ‘Polis ve ambulansı aradın mı?’ dedim. O da birilerine ‘Ambulansı, polis aradınız mı’ diye seslendi. Bana ‘Abi çabuk gel’ dedi. Yola çıktım ve annesine haber verdim. Olay yerine yaklaştığımda bir itfaiye ve dört araç gördüm. Tanıdık kimseyi görmedim.”

Tok, şöförden erken gelerek, oğlu Timur’u almıştı.

Yoldayken Kızıltepe’yi aradı.

“Kemer Country’nin girişine gel” dedi.

Bu sırada Tok, yaralılardan birisine ait cep telefonunu güvenlik görevlisinden teslim aldı. 

Ardından Kızıltepe ve Tok, kaza mahalline gitti.

Kızıltepe anlatıyor:

“Eylem Tok, telefonla heyecanlı şekilde konuşmalar yapıyordu. Polisler ‘Yavaşla’ diye uyarıda bulundu. Biz eve döndük. Tok, iner inmez eve koştu. Bir iki dakika sonra Bülent Bey geldi. Ayşe Ceren Saltoğlu ve beni eve almadılar. Ceren, panik halde ‘Allah yardımcımız olsun’ dedi. Timur, sırt çantasıyla kapıdan çıkarak, babasının aracına bindi. Eylem Hanım Ceren’in arabasına bindi. Bana ‘Eve git’ dediler.”

Kızıltepe, yolda ilerlerken Bülent Cihantimur aradı.

“Arabanın şarjına bakmadınız mı, yolda kaldım” dedi.

Kızıltepe, patronunu almak için Göktürk’te gitti.

Kızıltepe:

“Geri döndüm ve onu aldım. Mecidiyeköy’deki kiliğine geldik. Klinikteyken Bülent Bey ‘Bunlar burada yoklar’ dedi. Bana, ‘Git araca bak’ dedi. Araç havalimanı istikameti üzerindeydi.”

Bu ifade gösteriyor ki...

Cihantimur, kaçış planını organize etmişti.

Aracı İstanbul Havalimanı yönündeydi.

Kliniğe gittiklerinde sanki oğlu ve eski eşi burada olmalılarmış gibi rol yaparak “Bunlar burada yoklar” şeklinde konuştu.

Savcılığın Cihantimur’u ifadeye çağırdığı, gelmezse gözaltına alınacağı belirtiliyor.