Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        HER seçim döneminde olduğu gibi "kararsız seçmen" söylemidir gidiyor…

        Belli ki aradan 5 yıl geçmesi unutulmasına yaramış; kararsız seçmenin Türkiye’de önemli bir kesimi veya kitleyi oluşturmadığının farkına bu seçimde de varılmıyor.

        Son günlerde “kararsız seçmenin seçimin kaderini değiştireceğine” yönelik söylemler artınca, rakamlarla ortaya koymak şart oldu…

        Şunu baştan belirteyim, Türkiye çok partili hayata geçtiğinden bu yana yapılan 19 seçimin neredeyse tamamında seçmenin ortalama %14-18’i sandığa gitmedi.

        Bazı zamanlar bu oran çok azaldı, 1969 seçiminde görüldüğü gibi bazen de %35.66 gibi büyük bir küskünler kitlesi yarattı; katılım %64.34 kaldı...

        Sandığa gitmesine karşın, mührü birkaç kez basarak geçersiz kıldığı protesto oyları da eklendiğinde oran zirveye ulaştı; katılım %61 gibi bir rakamda kaldı.

        Bu seçmenin %39’unun oy kullanmak için sandığa gitmediği, gidenin de oyunu geçersiz kıldığı anlamına geliyordu...

        Katılımın bu denli az olmasının başta gelen nedenlerinden biri seçim sistemiyle oynanmış olmasıydı...

        İktidarda bulunan Adalet Partisi, uygulanan seçim sistemini değiştirdi.

        Anayasa Mahkemesi de değiştirilen kanun maddelerini iptal etti; tam bir sandık karmaşasına dönüştü...

        Bugün de kullanılan milletvekili dağılımının matematik mantığını oluşturan D’Hondt sisteminin barajsız uygulamasının sandıktaki ilk denemesiydi....

        Seçime 8 partinin yanında sistemin değişmesi dolayısıyla 189 da bağımsız aday katıldı.

        Başta da belirttiğim gibi, bugüne kadar gerçekleşen 19 seçim içinde katılımın en düşük olduğu sandıktı…

        SEÇMEN PROTESTOSU DEMİREL’E YARADI…

        Aslında bir öncesi, 1965 seçimi de %71.36 katılımla seçmenin sandık protestosunun gelmekte olduğunun işaretini vermişti…

        Seçimin en önemli özelliği İsmet İnönü hükümetinin kurduğu azınlık hükümetinin TBMM’deki bütçe oylamasında güvensizlik oyuyla yıkılması, AP’nin yeni seçilen Genel Başkanı Süleyman Demirel’in de üç yeniyi başarmasıydı...

        Demirel, AP’nin kıratının tek başına dizgini elinde tutan süvarisi olurken, 1960 darbesinden sonraki tek başına hükümeti kuran lider unvanını da eline aldı; Genel Başkan olarak girdiği ilk seçimde Başbakanlığı alan lider unvanına da kavuştu.

        Seçmen benzer davranışı 15 yıl sonra 2002 seçiminde gösterdi...

        AK Parti'yi iktidara taşıyan bu seçim, 1980 darbesi sonrası gerçekleşen 11 seçim içinde katılımın %80 altında kaldığı tek sandık oldu; katılım %79.14’te kaldı.

        Seçmen, ekonomik krizin acı reçetesinin faturasını, sandığa gitmeyerek partilerine ödetti…

        OY PATLAMASI OLANLAR

        Bazen de tersi oldu, sandıkta oy patlaması yaşandı.

        Bugüne kadar yapılanlar arasında en çok katılım 1987 seçiminde gerçekleşti; katılım %93.38 oldu, seçmenin %6.62 gibi çok az bir oranı sandığa gitmedi…

        Hem de 1986 ara seçiminin hemen ardından gelmiş olmasına karşın…

        Sadece bu dönemle de sınırlı kalmadı…

        Bir öncesinde, askeri darbenin ardından, demokratik siyasi hayata geçişin ilk adımı olan 1983 seçiminde de seçmen benzer tutum sergiledi.

        Sandığa gitme oranı %92.36 olarak gerçekleşti...

        Bu seçim, demokratik çok partili parlamenter hayata geçildiği 1950 ve 1954 seçimlerinin 4 puan üzerinde katılım anlamına geliyordu...

        YÜZDE 80 EŞİĞİ…

        Çok partili demokratik siyasi hayata geçişten bu yana yapılan, 11 seçim içinde yukarıda sözünü ettiğim 2002 dışındaki bütün seçimlerin bir diğer ortak özelliği ise katılımın hep yüksek olmasıydı…

        Örneğin, önceki 2018 seçiminde sandığa gitme oranı %86.24 gibi oldukça yüksek orana ulaştı.

        Sadece yurt içi seçmen oranı alındığında ise katılım %88.18 gibi yüksek orana çıktı…

        Öncesindeki seçimler de farklı değildi, biri hariç 10 seçim %83 üzerinde katılımla gerçekleşti.

        KATILIM AZALMADI, ARTTI

        Oranlara tersten bakıldığında seçmenin %14 ile %18 arasında değişen bir kesitinin sandığa gitmemeyi müzmin bir adet haline getirdiğini sergiliyor.

        Bugün anket şirketlerinin bazılarında çok büyük bir oranın kararsız olduğu, sandığa gitmeyeceğine dem vuruluyor; %12-14 gibi bir orandan söz ediliyor.

        Şimdi şu sorunun yanıtının da verilmesi gerekir!...

        Bu veriler seçmenin kararsızlığını mı, yoksa kararsızlar arasından sıyrılan %4’ünün sandığa gitme eğilimi gösterdiğine mi işaret eder?

        Yani geçen seçime göre, kararsızların arttığından mı yoksa azaldığından mı söz edilir?

        Bu seçimde de seçmen katılımının yüksek olacağının kanıtı geçmiş sandıklar…

        Çünkü seçime katılan partilerin sayısının arttığı her dönem seçmen katılımı da yükselmiş…

        Buna yarışan parti ve adayların oy oranının birbirine yakın olduğuna yönelik veriler eklendiğinde katılım daha da artmış...

        Dolayısıyla oy pusulasının bir metreye yaklaştığı, 26 parti ve 5 ittifakın yarıştığı bu seçime katılım çok daha yüksek olacaktır…

        Diğer Yazılar