Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Memleket Partisi lideri Muharrem İnce de, Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ da yola AK Parti iktidarını devirmek üzere çıktılar.

        İkisinin de benzer söylemleri vardı ve ikisi de hedefe farklı nedenlerle ve farklı açılardan AK Parti’yi koymuşlardı.

        Ancak seçim günü yaklaştıkça her ikisinin de tavrında ciddi bir değişiklik oldu.

        Her iki parti ve her iki lider de artık iktidara değil, iktidar adayı olduğunu söyleyen muhalefete yüklenmeye başladılar.

        Muhalefete yönelik muhalefetlerinin dozunu giderek arttırıyor, hedef tahtasına sadece muhalefeti ve muhalefet liderlerini koyuyorlar.

        Öyle ki, Özdağ, kendisini siyaseten var eden en önemli söylem olan mülteci sorununu bile artık gündemden çıkardı ve sanki bu sorunların sorumlusu İYİ Parti ve Kılıçdaroğlu imiş gibi bir tavır takınmaya başladı.

        Ben bunun arkasında bir komplo arayanlardan olmak istemem.

        Meseleyi daha çok “Herhalde muhalefeti daha güçlü gördükleri ve siyasi pastanın büyük parçasının artık muhalefetin elinde olduğunu düşündükleri için büyük pastadan pay almaya çalışıyorlar” diye yorumlamayı tercih ederim.

        Ama en azından hedeflerinin artık AK Parti değil, iktidar adayı muhalefet olduğunu açık açık söylemelerini de beklerim.

        Cansız seçimin meydan yıldızları

        Cansız seçimin meydan yıldızları
        0:00 / 0:00

        2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile bu seçim arasındaki en önemli fark, Cumhurbaşkanı adaylarının halkla buluşması ya da buluşmaması konusunda görülüyor.

        2018 yılında adaylar, özellikle de AK Parti’nin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayları sıkı bir maratona çıkmışlardı.

        Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı Muharrem İnce 44 ilde 107 miting yapmış, Cumhuriyet tarihinin kürsüyü en çok seven siyasetçisi olması muhtemel. AK Parti adayı R. Tayyip Erdoğan ise 27 günde 35, toplamda 55 miting gerçekleştirmişti.

        Bugün bu hareketlilikten eser yok.

        Geçmişte sesi kısılsa, konuşamayacak hale gelse bile meydanlara çıkan Erdoğan bugün meydanlarda değil. Bunun böyle olacağını kampanyalar başlamadan önce zaten yazmış, Erdoğan’ın bu seçimde meydanlara fazla inmeyeceğini çok önceden duyurmuştum. Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı adayı tam da benim önceden tahmin ettiğim gibi televizyon programları ve iftar konuşmaları ile durumu idare ediyor.

        Kemal Kılıçdaroğlu ise rakibinin bu zaafını değerlendirip, fırsata çevireceğine niyeyse o da meydanlara çıkmamayı tercih etti.

        Her iki adayın bu tercihleri, ülkede seçim havasının oluşmadığı ve seçim kampanyalarının sakin geçtiği yolunda bir algı yaratıyor.

        Hatta bazıları “Bu kadar sakin seçim hayra alamet değil” diyerek AK Parti’nin bildiği ya da güvendiği bir şey olduğunu söylüyorlar.

        Ancak aslında durum tam da bu değil.

        İki siyasetçi, seçim meydanlarında gerçekten fırtına gibi esiyorlar.

        Bunlar Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş.

        Her ikisi de partilerinin adayı ve tabii kendi Cumhurbaşkanlığı yardımcılıkları için meydanlardalar ve her ikisi de büyük ilgi görüyor. Üstelik bu ilgi taşıma su ile değil, suyun doğal akışı ile oluşan bir ilgi gibi duruyor.

        Her ikisi de ama özellikle İmamoğlu, gittiği her yerde “rock star” gibi karşılanıyor, meydanları dolduruyor, büyük ilgi ama ilginin yanı sıra sevgi de görüyor. O da kürsüye alıştıkça belagati de, hitabeti de güçleniyor. Yerel seçimlerdeki çizgisinin çok üzerine çıkıyor, yıpranmışlığını ortadan kaldırıp, yeniden doğuyor.

        Mansur Yavaş’ın da gittiği her yerde ciddi bir ilgi ve saygı gördüğünü de herkes müşahede ediyor.

        Seçim atmosferini meydanlara bu ikisi taşıyor. Bu durumun CHP genel merkezindeki birkaç kişide ciddi bir rahatsızlık yarattığını tahmin etmek zor değil, ancak Meral Akşener’in muhalif seçmenin yüreğini ağzına getiren tavrının bu tabloyu yarattığı da aşikar.

        Eğer Kılıçdaroğlu bu seçimi kazanacaksa, bu ikilinin meydanlarda yaktığı ateşin etkisi çok büyük olacak.

        Ve şunu şimdiden söylemek mümkün. İmamoğlu’nun yakaladığı hava, bundan 23 yıl önce Erdoğan’ın yakaladığı havayı aşıyor.

        Bu yüzden de gizli ve açık iktidar yanlılarının hedefi artık Kılıçdaroğlu değil bu iki isim olacak.

        Bu seçimi kim kazanır bilmiyorum ama 2028 seçimlerinin “yıldızı” şimdiden belli gibi.

        Teker ve çomak

        Teker ve çomak
        0:00 / 0:00

        Bazıları Türkiye’de iktidar değişirse sanki Türkiye’deki her şey yok olacak ve sanki sıfırdan bir Türkiye kurulmaya çalışılacak gibi bir hava yaratmaya çalışıyor.

        Bu zırvalığa inananlar da var, hem de kazık kadar, okumuş yazmış ama belli ki aklını kiraya vermiş insanlar.

        Yahu bir ülkede en köklü rejim değişikliklerinde bile kimse o ülkenin kazanımlarına dokunmaz.

        Zaten bitik olan Osmanlı yıkıldıktan sonra kurulan Cumhuriyet rejimi bile köklü değişikliğe rağmen Osmanlı’dan devraldığı az sayıdaki sağlam kurumları aynen korudu ya da özüne dokunmadan geliştirdi.

        Bugün olası bir iktidar değişikliğinde Türkiye’nin savunma sanayiinde geri adım atacağına, Karadeniz’de bulduğu gazı çıkarmayacağına gerçekten inanıyor musunuz!

        Cumhuriyet tarihinin en köklü rejim değişikliğine imza atmaya çalışan AK Parti bile geçmişten geliyor diye 48 yıllık Aselsan’ı, bugün tam 50 yıllık olan TAI’yi kapattı mı! TPAO dün mü kuruldu yoksa 70 yıllık mı!

        Ya da hangi ahmak olası bir iktidar değişikliğinde Baykar'ı kapatır, kapatabilir? En fazla yapacağı rekabeti ve rekabetten gelecek kaliteyi arttırmak için "Anka"lara da daha fazla yatırım yapmak olur, ötesi değil.

        Mevcut iktidar hiç hoşlanmadığını sık sık hissettirse de, Koç Grubu'nu yok etti mi!

        Bu arada “Karadeniz’de ve Doğu Akdeniz’de doğalgaz aramalarımız” diye başlayan cümleler kurup, yine “Mavi Vatan” demeye başlayanlara da şunu hatırlatmak isterim.

        Ne yazık ki, epeyce bir süredir Doğu Akdeniz’de bir arama yaptığımız falan yok. Bölgedeki tüm faaliyetlerimizi epeyce bir süredir durdurmuş, buradaki oldubittilere göz yummuş ve Katar’ın Kıbrıs Rum Kesimi ve ABD şirketleri ile bölgedeki faaliyetlerine ses çıkaramaz olmuşuz.

        Libya’daki etkinliğimiz konusu ise artık kimsenin anmadığı bir mesele haline gelmiş durumda.

        O yüzden de kimse “Doğu Akdeniz” diye kandırmasın.

        Ege adaları konusunda nasıl sessiz isek, artık Doğu Akdeniz’de de benzer durumdayız.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Siyasetçinin özünde siyasetçi olduğunu unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar